KÂİNAT... İnsanlık... Ve zaman... Katman katman...
Katman katman bir mimari bu! Bir an içre yaratılmış
olan kâinat, insanlık ve zaman üçlüsü, an olan o vaktin
içine sığacak kadar zerre, içinden çıkamayacak kadar
acizdir. İşte bu nedenle bu üçlü herhangi bir kudret iddia
edemez! Etse bile ispatını yerine getiremez.
Zaman bir zindan, akıl ise bu zindanda tutsaklardan bir tutsak. Bir de
zindanı zaman olan aklın egemen olduğu topluluklar vardır ki, onlar
için başka bir zindana ne hacet, kendinde başlayıp kendinde biten kısır
bir döngü içinde algılar ve ölçümlerle ölçeklendirilmiş varsayımların
sınırları kadar ufka hâkim, yaratılmış güç sanalıdır akıl. Sanal olanın
gücü cürmü kadar, zindanı zaman olan aklın gücü de zindanı kadardır.
Hak ile batıl... Zamana esir düşen aklın kölesi olmuş efendilerin
karşısına dikilerek zamanı aşan vaktin içinde varlığını keşfedenlerin
mücadelesidir bu! Dakyanus ve kemirdiği kafada tüneyen diğer bit
yavrularına diklenen 7 genç gibi... Batı dünyası ile Doğu dünyası
arasındaki fark da bir ölçüde budur! Kökü paganlara dayanan vahşi
Batı ile aydınlık bir çağda ilim ve ahlak çerçevesinde yemiş veren
İslam medeniyetinin arasındaki fark budur!
Kaçınılmaz bir çatışma: İki kutup, iki cephe, iki yön, iki yol... Biz ve
onlar... “Bizden misin, onlardan mı?” sorusu bunun için var.
Topkapı Sarayı’na kondurulmuş Adalet Kulesi’nden cihana bakarken,
Kurtuba’dan Kudüs’e kadar, Bağdat’tan Semerkant’a, Buhara’ya
kadar akan bir nehrin içinde, zamanın olmadığı bir diyarda yüzüyor
halde buluyorum kendimi; yumurtalarını bırakmaya giderken cefa
çeken, vazifesi için dalıp çıkan, çırpınan balık misali...
Biz gökkubbeyi okşarken Firnas’ın kanatlarıyla asılı duruyor, aşkın
bir dokunuşla gönül bahçesinde nakış dokuyoruz. Hakikati
anlatıyoruz. Onlar ise İkaros’un kanatları ile uçarlar. Zamanın
zindanına esir düşmüş bir akılla sanal bir güç inşa etmek için düş
kurdururlar.
Kendi kirlettiği çağda düşmanlıkla var olabilen, kan ve gözyaşı
üzerinde yükselen Batı’nın parlasın diye macun çekilmiş,
markalaştırılmış kibirli çocuklarının zamanın zindanında esir düşen
akıllarıyla elde ettikleri tek şey sanal bir güç. Grek sokaklarında
yalanın mühendisliği ile biçim aldırılmış Zeuslarla avunur dururlar.
İkaros’un çocukları ile Firnas’ın çocukları arasında sanal gücün cürmü
ile kudretin hakikati arasındaki fark kadar fark vardır. Onlarla bizim
aramızdaki fark da budur!
Ne yazık ki Batı dünyası böylesi uydurulmuş mitler etrafında bile
kendi için özgüven inşa edebilmiştir.
İslam medeniyetine gelince… Onu da ıssız bir karanlığın üzerine
oturtup kendi ilmî, ahlâkî ve aydınlık hakikatinden uzak tutabilmiştir.
Batı dünyası, var olabilmek için düşman ister. Var kalabilmek,
Doğu’da çadır kurmuş bir düşmanın varlığı ile doğru orantılıdır.
Kendini tehlikede gördüğü sürece birlik ve beraberliğini ayakta
tutabileceğine inanır. Kendi için bir tehlike unsuru üretemezse,
günümüzün biçimiyle biçim almış Haçlı ordusunu toparlayamaz.
Çağımızda gösterime girmiş bir sinema filmi, sosyal medyada
gençlerin başından kalkamadığı bir bilgisayar oyunu, dikkat çeken bir
film yıldızının Doğu’da mağdur bir ülkeye gerçekleştirdiği ziyaret,
Haçlı dünyasına ve Haçlı ordusuna hizmet ediyor olabilir.
Bugün çocuklarımız Zeus, Poseidon, Agememnon, Perseus, Afrodit
veya Apollon isimlerini biliyorlarsa, Batı’nın görsel ve işitsel algı
çalışmaları sonucudur bu. Onlar hayalî bir dünyada kahramanlar
üretirken, biz hakikati anlatmakta zorluk çekiyoruz maalesef.
Üşeniyoruz! Kendi tarihimizde yaşamış yüzlerce, binlerce
kahramanımız varken bu kişilerin isimlerini en azından hafızalara
aşina etme çabamız olmalı.
Bugün cehalet bataklığına ağzına kadar batmış İslam toplulukları,
Firnas’ın kanatlarından bîhaber uyur durumdadır. İkaros’un bal mumu
ve kuş tüyünden kanatları “İkaros güneşe yakın uçtu” diye erimiş,
düştüğü denizde İkaros’un kaybolmasına sebep olmuştu. Bu
uydurulmuş sanal güçten haberdar olan çocuklarımız, Firnas’ın 700’lü
yıllarda mühendislik harikası kanatlarını bilmiyorsa ne kadar
utanılacak haldeyiz, düşünmek gerek!
Firnas, bilimsel yazma eserleri olan devasa bir insandır. Astronomi
tabloları hazırladı, şiir yazdı, “el-Makata” adlı saati tasarladı. Kumdan
cam imalatını icat etti ve gezegenlerin, yıldızların hareketini temsil
eden bir daire zinciri geliştirdi. Ayrıca kaya kristallerini kesme
yöntemini geliştirdi. İlk uçan insan Firnas’tı. Endülüs’ün
sokaklarından bir sokakta, çıktığı yüksek bir kuleden ölümü göze
alarak atlamıştı.
Biri hakikat, biri uydurulmuş hikâye... Biri biz, biri onlar... Biz İslam
medeniyetinin çocukları, esasında apaçık bir hakikat olan kutsî bir
mirasın varisleriyiz. Onlar ise tamamen uydurulmuş kahramanlıkların
üzerinde adeta tasarım ürünü topluluklar…
Zamanın zindanına esir düşmüş aklın sanal gücü size hâkim olmasın;
siz, vaktin içinde hakikati arayan ve bulanlardan olun!
Rabbim muvaffak etsin.