SEVGİLİ ÜLKEM NEREDESİN
Sevgili ülkem, Ürdün’de Petra’nın antik sokaklarından sana sesleniyorum. Toledo’dan Kurtuba’ya kadar yürüyor, avuçlarıma Tarık’ın yüreğini alıp bir dağa adımı veriyorum. Her gece hüzün dolu bulutlar o şehre yağdığında, şehitlerine şahitlik ederken duy beni…
Nijerya’dan, Mozambik’ten, Yemen’den, Togo’dan, Asya’nın yalnız ülkesi Tacikistan’dan sana sesleniyorum. Şam sokaklarında avazım çıkana kadar hançeremi patlatıyorum. Uğruna canlar verilen binlerce değer, bu çağda sana yasaklanıp yabancılaşınca aynı medeniyetin bahçesinde koşuşturan bir çocuk gibi oyuncağı elinden alınmış da ağlıyorum, duy beni…
Kerak kalesinden, Gedik ovasından, Lut gölünden, aynı medeniyetin bir evladı olarak Cezayir’den Bağdat’a kadar yürüyor, sana sesleniyorum. Atlas okyanusunda bir damla olup tüm kıtaya yayılan bir ses oluyorum. Zindan duvarlarını aşıp yüreğini esir alan nemrut bir gardiyanın burnundan giriyorum, sağır dünyanın kulaklarında çığlık çığlığa yalvarıyorum, duy beni…
Sevgili ülkem, Bangladeş, Umman, Somali’den, Gabon’dan, Gambiya’dan, Gine’den sana sesleniyorum. Ürkek çocukların gözlerine dalıp, göz yaşlarında boğuluyorum. Onlar devasa bir cesaretle hak namına haykırıyor, ben ödlek bir bakışla, seslerin azaldığı bir kuytuya geçmiş utanç dolu bir sesle tekrar tekrar ölüyorum. Duy beni…
Dünyaya zebun, anarşist, iki yüzlü, Tih Çölünün nankörü, hain, zalim ve korkak bir kavmin; işgali altında olmak ne kadar zor, bilir misin?
Sevgili ülkem, Filistin oldum, durmuyor kanamam…
Duy beni…
Duy ki, Elhamra Sarayı’nın bahçesinde bir gül de olsam, medeniyetinin topraklarını gezip, damar damar kan da olsam, tarihinin cidarında değil, cevherinde bir çadır da olsam, Nil boyunca aksam, bir zindana düşsem, kervan yolunun kenarında bir kuyuya atılsam bile Yusufça bir ahlak ile bekleyeyim putların devrileceği günü… Duy ki benim için beklemek; beyhude bir zaman aşımı değil tabircisini bulmuş yusufça bir rüya oluversin…
Sevgili ülkem, duy…
biz daima ‘’La galibe illallah’’ diye sesleniyoruz alemlerin Rabbi olan Allah’a…
Sevgili ülkem, duy…
biz daima ‘’İnneddini İndallahil İslam’’ diye haykırıyoruz şehadet parmağımızı elif gibi firavunların karşısında kaldırarak…
Sevgili ülkem duy…
‘’ Semi’na ve ata’na’’ (24/Nûr-51) diyerek felah bulanlar az ötede duruyor… Onlar için gök şerefleri olmuş, yer şereflerine şahitlik ediyor ama sen yoksun…
Neredesin…